5 Ocak 2014 Pazar

Dur! ve Dinle ...



" Geceleri dışarı çıkar, gökyüzüne bakar ve yıldızları görürsün, onlar yalnız bir gece için dönüp durmazlar, bütün bir yıl bütün mevsimlerde oradadırlar. Bütün bir ömür boyunca onların ortak kalıplarında en ufak bir değişiklik yapmadıklarını görürsün, aynı takım yıldızlar, aynı kutup yıldızı aynı büyük ayı, aynı kartal ve kuğu kuşu. Sonra ay'ı görürsün, yeni ayın en ince sivri uçlu altın renkli ayça'sından, dolunay'ın kalın gümüşten yuvarlaklığına kadar, gittikçe daha geç doğan, küçülen, büzülen  ve kaybolan insanoğlunun geceleyin gökyüzüne ilk baktığı zamandan beri bildiği ayın bütün o evreleri ...

Güneş'in doğuşunu ve batışını görürsün, onlar geçen bütün günlerde yalnız bir iki dakika farklıdırlar. Zaman, mevsimlerin geçişi, kökenini ay'dan alan aylarla, güneşsel yıllar ve günler. Zaman on milyon yıl içinde bir saniyenin farkına varabileceğimiz bir parçası kadar bile değişmedi. İki ayağı üzerinde duran, güneş'in doğuşunu hayretle seyreden ve zamanın akışına hayranlık duyan ilk adam, bizim bugün bildiğimiz gündüz kadar gündüzü ve aynı yılı biliyordu. Ot o zaman da bugünkü gibi kendiliğinden büyüyordu ve meyveler de bugün o adamın zamanında olduğu gibi olgunlaşıyor.

Fakat insanoğlu, gezisinin herhangi bir anında yalnız günleri değil, saatleri, dakikaları ve saniyeleri saymaya başladı. Zaman değişmiyordu fakat insan kendisini kendi yarattığı zaman tuzaklarına kaptırmıştı. Kulaklarına gelen bütün yankılar ona " çabuk, çabuk daha çabuk ! " diyorlardı. Yalnız arada sırada biri duruyor ve "niçin? neden?" sorusunu sormak cesaretini gösteriyordu. "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder