19 Temmuz 2012 Perşembe

Kahve ve Sağlık

Günlerden bir gün, New York'un bir köşesinden diğer köşesindeki iş yerine her gün aynı tren ile gidip gelen bir yolcu, trenin yaptığı bir saatlik gecikme esnasında saatine göz atıp yanındaki diğer yolcuya sinirli bir şekilde " eğer bu lanet olası tren bir on beş dakika daha gecikirse kahve molamı kaçıracağım koca popolu." demiş. Komiklik yapmıyormuş, ciddi ciddi canı sıkılmış ve çoğu kahve tiryakisi gibi tipinin güzel bir örneği imiş.

                                                                  (orada bir kafa var)

Eğer herhangi bir içki evrensel olma şansına erişirse bu kuşkusuz kahve olur. Süt değil çay da değil, kahve. Sadece Amerika'da yılda iki buçuk milyar kilo kahve tüketilmektedir. Bu, güzel kokulu içeceğin sunulması konusunda da dünyanın her köşesinde ayrı bir usul vardır:

Balkan ülkelerinde, işin erbabı olanlar kahveyi yüksük gibi kaplarda öylesine koyu sunarlar ki içerisinde bir kürdan durabilir. Almanya'da hanımların sohbet kahvelerine "kahveli sıcak su" demek daha yerinde olur. Fas'ta kahve büyük bir fincan içinde önünüze gelir, son derece siyah ve kuvvetlidir ama midenizi deleceğini bilebilseniz, süt istediğinizde alayla karşılanacağınızı bildiğinizden buna cesaret edemezsiniz. Londra'da, Lizbon veya Madrit'te kahveyi "siyah" veya "beyaz" diye tanımlayabilirsiniz. Eğer "beyaz" isterseniz işini bilen bir garson, bir elinde buharı tüten mis kokulu kahve ile diğer elinde sıcak süt dolu kaplarla gelir ve fincanınıza büyük bir beceri ile aynı anda soluk güneş yanığı renginde bir karışım boşaltır.




Louisiana'dan Çinhindi'ne kadar, fransız şef garsonları kahvelerini acı hindibağı ile harmanlar ki buna New Orleans'lılar hariç diğer amerikalılar pek şaşarlar.  Shannon Havalimanı'nda içebileceğiniz kuvvetli kahveye viski karıştırılmış ve üzerine krema konmuştur. Buna İrlanda kahvesi denilse de bazıları bunun San Francisco'nun liman kahveleri icadı olduğunu söyler. Mısır'da kahveyi kaynayan suda karamela edilmiş şekilde içersiniz. Paris'te ise kahveye yonca, tarçın, limon kabuğu bile karıştırırlar.

Tüm tiryakilerine ve savunucularına rağmen kahve bundan 1000 yıl önce Arabistan'da keşfedildiğinden bu yana kendisini hor gören bir ordu insanın ilgisini çekmiştir. Keşif, bir iddiaya göre Kaldi adında bir çobanın, sürüsündeki hayvanların bir çalılığın kırmızı tohumlarını yedikten sonra sıçrayıp oynadıklarına dikkat etmesi ve kendisinin de bu tohumlardan tatması ile olmuştur. Gerçekten de kahvenin zihni uyarması ve uyku halini açması gibi özellikleri hemen dikkat çekmiştir. Bunları yapan herhangi bir şeye ise, haklı olarak, şüphe ile bakılması gerekir.



Kahve konusundaki bütün olay da tam bu noktada ortaya çıkmıştır. Koyu müslümanlar onu bir zehirleyici olarak nitelediler ve yüce kitapları tarafından yasakladılar. Pasqua Rosee adında bir savunucu kahvenin "insanın ruhunu canlandırdığını, kalbini hafiflettiğini, ağrılı gözlere iyi geldiğini, gutu, vücutta su toplanmasını ve iskorbütü iyi ettiğini" iddia etti. Daha sonraları, 18. yüzyıl Alman doktorları kahvenin kadınlarda kısırlığa neden olduğunu ortaya attılar. Kahve içmeyi kanun dışı ilan etmek istediler, sonuç Johann Sebastian Bach'ın kahveyi savunan " Coffee Cantata" sı oldu. Ben Johnson kahve için "iğrenç zehir" terimini kullanmıştı. 1819'da Jesse Torrey adlı yazar "kahve, faydalı bir ilaç olmasına rağmen sağlığı bozar ve humma yapar." diye yazıyordu. Aileler çocuklarını "kahve, büyümenizi bozar." diye uyarıyordu.

Bugünlerde hala bu tür tartışmalar dönmekte. Bilim insanları da çeşitli deneylerle, kahvenin insan vücudu üzerindeki etkilerini sonuna kadar araştırıyorlar. Bugünlerde, kalp problemleri ve mesane kanseri ile arasında bir bağlantısı olmadığını  ortaya çıkarmışlardır.

Kahvede bulunan, bütün dikkatleri üzerine çeken farmakolojik unsur "kafein" dir. Kahve tanelerinde, çay yapraklarında, kakao tanelerinde ve meyan kökünde az miktarda, doğal bir bitki özü olarak bulunur kafein. Bu bitkiler içecek olarak hazırlanırken değişik miktarlarda kafein solüsyona karışır. Cambridge, Massachussetts'de özel bir şirketin kıdemli biokimyageri Dr. Alan Burg'a göre ailelerin çoğunun ortalama kahve tüketimi 5 Ounce'dir.(5x28,3 gr) Kavrulup çekilmiş bu 5 Ounce'luk kahvede 80-120 miligram kafein vardır. Çekilmiş kahvede ise 66-69 miligram bulunur. Aradaki fark , her iki kahve türü hazırlanırken, sonucunda bazı yağların açığa çıkması ve kafeini sulandırmasındandır. Kafeini alınmış "decafeine" kahvede ise büyük boy fincanda genellikle 2 miligramdan fazla kafein bulunmaz.

Kafein için belli standartlar yoktur. Kahve imalatçılarının çoğu %97-98 kafeini alınmış kahve hazırlarken, bu miktar kullanılan kahve çekirdeğinin çeşidinde mevcut kafein miktarına bağlıdır. Örneğin; "robusta" cinsinde "arabica" cinsinin iki misli kafein bulunur. Bunların ikisinin harmanından ise ortada bir rakam bulunur. Aynı şey normal ve çekilmiş kahveler için de böyledir. Diğer içecekler arasında, aynı miktarda çay yapraklarında, 30-60 miligram kafein bulunur; aynı büyüklükteki bir fincan Güney Amerika Kakaosunda da 42 miligram vardır. Eğer bu kakao sizin normal olarak yediğiniz birkaç çikolatada kullanılırsa, bu gibi dört parça çikolata kafein yönünden bir tek fincan kahveye eşittir. Kolalı içkilerin çoğunda, normal boy şişelerde hemen hemen 20 miligram kafein bulunur.


Kafein içeren bu tür içecekler son derece uyarıcıdır, bilinen bir gerçek. Vücudun kafeine cevabı, mideye inmesinden 30 ile 60 dakika sonra başlar ve birkaç saat sürer. Kafein, merkezi sinir sistemi uyarıcısı olarak bilinmekte ve pek çok tıp adamı kafeinin yorgunluğu ve uyuşukluğu giderdiğini, zihni berraklaştırdığını kabul etmektedir. Kafein hisleri kuvvetlendirmekte, reaksiyon zamanını gözle görülür şekilde azaltmaktadır. Örneğin, ben yarım saat kadar önce 160- 240 miligram kafein içeren kocaman bir fincan kahve içmiş olsaydım bu yazıyı çok daha hızlı ve fazla hata yapmadan hemencecik yazardım. Aynı zamanda 2 fincan kahve içen 24 erkek şöförün fren yapma, trafik ışıklarına uyum vs. gibi ani reaksiyon ve dikkat isteyen çeşitli araba kullanma yöntemlerinde bariz derecede iyi iş yaptıklarını gözlemleyen bir deney de yapmışlar. Fakat, kafein alınmasının sarhoş şoförlere yararlı olmadığını da belirtmişlerdir. Klasikleşmiş koyu kahve kürü sarhoşu sadece uyandırmakta yalnız ayıltmamaktadır ....

Beyinlerindeki son derece ufak bozuk bir fonksiyon nedeniyle okulda yerinde duramayan, bir şey üzerinde konsantre olamayan, etrafta maksatsız dolaşan fazla hareketli çocuklara iki fincan kahvenin, pahalı bütün ilaçlardan daha iyi geldiğini ileri sürmektedir. Kahvenin onları sakinleştirdiğini ve uykusuzluk gibi, diğer ilaçların yarattığı yan etkilerin kaybolduğunu da belirtmektedir.

Yine kahve, baş ağrısının en iyi ilacı olarak görülmektedir. Birçok baş ağrısı, özellikle migren tipindekiler, beyindeki kan damarlarının sıkışmasından meydana gelmektedir. Kafein tuhaftır, tuhaf davranır. Vücudun diğer organlarındaki damarları açmasına rağmen, beyin kan damarlarını sıkıştırmaktadır. Yani bütün başağrıları kafeine cevap vermez. Bazı zamanlar, fazla kahve içmek baş ağrısını hızlandırıp ters etki gösterebilir. Bu nedenle kahve ile kendi kendinizi tedaviye kalkışmadan önce doktorunuza bir uğramanız gerekiyor ...

Kahvenin onlarca faydasından bahsettik biraz önce, peki o zaman bu tartışma bu heyecan niye ?

Diğer bütün gıdalar için söyleyebildiğimiz birşeyi kahve için de söyleyebiliriz, kafeinin de belli bir miktarı psikotoksittir.

Örneğin, bir cezaevinde, uykusuzluk, sinirlilik, ateş, nabız hızlanması, kilo kaybı ve mide bozukluğu gösteren bir suçlunun hücresinde bir elektrik ocağı bulunduğu ve vakit öldürmek için günde 50 fincan kahve içtiği anlaşılmıştır. Bu miktar, kafeini alınmış kahve ile yapılan 20 fincana indirildiğinde birkaç gün içerisinde gözle görülür bir gelişme kaydedilmiştir.

Çok miktarda alındığında kafeinin düzensiz kalp çarpması yaptığı, kalp atış temposunu değiştirdiği de görülmektedir. Uykuyu etkilemekte, kan basıncını ve vücut ısısını yükseltmektedir. Çeşitli kişileri de farklı şekillerde etkilediği gözlenmiştir. Kafein bazı kişilerde kan şekeri eşiğini yükseltmekte, diğer bazılarında ise düşürmektedir. ( bende düşürüyor mesela) Bazılarında ise hiç etki yapmamaktadır. Kafein'in kan dolaşımı içindeki serbest yağ asitlerini arttırdığı da belirlenmiştir. Aynı etki, iyi yemek yiyen, heyecanlı bir film seyreden veya spor yapan kimselerde de görülebilir.

Peki, kahve miktarı için "çok fazla" ya ölçü nedir? Gavur araştırmacılardan birinin kitabında şöyle yazıyor bu konu hakkında: " kısa sürede birbiri ardına içilen üç veya dört fincan kahve sinirlilik, yerinde duramama, başağrısı ve nabız hızlanması yapacak derecede kafein içerir. Bu miktarı iki veya üç misline çıkarırsanız hayal görme ve muhtemelen titreme olabilir." Yine bir araştırmaya göre, insanlar için teorik öldürücü doza erişmek için bir kişinin vücudunda aynı anda 10 gram kafein veya ona eşit olan 100 fincan kahvenin bulunması gerekir. Şimdiye kadar kimsenin çok fazla kahve içmekten öldüğü görülmemiştir, nedeni de; kahve içmek sureti ile bu miktara erişmek imkansızdır çünkü,  kafein insan vücudunda toplanmaz, saatte yüzde onbeş hız ile sindirilir ve hızla vücuttan atılır.

Başağrısı ile uyanan ve akşam yemeğinde kahve içmediği için böyle olduğunu düşünen bir kimse vücudunda "kafein eksikliği"nden acı çektiğini zannedebilir ve sabahleyin acele içtiği bir fincan kahve başağrısını giderdiği zaman da kafeine fiziki bir bağlılığı olduğu kanısına varabilir. Uzmanlara göre, insanın fiziki durumu, bu fizikomotor kamçılayıcılardan hiçbirisi ile bağlantılı değildir. Kamçılayıcılara bağlanmak, yatıştırıcıların aksine, bir fiziki ihtiyaçtan değil fakat bir karşılık bekleme arzusundandır. Kafein içeren içecekler, örneğin kahve gibi, hafif kamçılayıcıların "eksikliği", alkol ve afyonlu maddelerin eksikliğinde gözlenen dramatik sendromlar yerine, sadece bitkinlik ve depresyon gibi belirtiler verir.

Kahvenin herhangi bir kalp rahatsızlığına ya da mesane kanserine yol açmadığından bahsetmiştik. Bu konuda deneyler yapılmış fakat kesin kanıya varılmamıştır. Kesin kanıya varılmadığı gibi bir bağlantı da bulunamamıştır. Sonuçta kahvenin tek başına yapabileceği eylemler değil bunlar. Hatta, kahvedeki kafeinin kanser yapıcı enzimlerin faaliyetini şiddetle alıkoyduğu bilinen bir gerçektir. Hala araştırmalar yapılıyor. Kahve, kendi başına öldürücü herhangi bir hastalığın nedeni olamaz. Önemli olan, bu dünyada hemen herşeyde olduğu gibi, "aşırıya kaçmamak" tır.

Şimdi güzel bir türk kahvesi yanında bitter çikolata iyi giderdi diye düşünmüyor değilim ... =)



                                                                                            1976 Bilim ve Teknik Şubat Sayısı'ndan derlemedir.

1 yorum:

  1. %80 bitter çikolata ve iyi pişirilmiş bir türk kahvesi, kesinlikle mutluluk tetikleyicisi.. :)

    YanıtlaSil