Bilimin keşfettiği en güzel şey sanırım.
Psikiyatristler, ruhsal hastalıkların kökeninde "sevgisizlik" olduğu sonucuna vardılar. Bir çocuk, programlı mı yetiştirilmeli programsız mı? ya da dayak yerse ne olur yemezse ne olur ? görüşleri üzerinde tartışan çocuk psikologları, çocuk sevildiği sürece, bütün bunların hiçbir önem taşımadığı sonucuna da vardılar. (yok artık )Sevgi, toplum bilimcilerine göre ihmalkarlığın, krimolojistlere göre ise suçun cevabı olarak bulundu.
Sevgiyi en uygun şöyle anlatabiliriz. Sevgi, sevilen kişinin içinde büyüdüğü topraktır ve bu toprak o kişiyi , sınırlamadan ve kısıtlamadan geliştirir.Sevginin temeli "vermek" tir. Oysa biz onu "almak" olarak düşünürüz.
Dr. Harry A. Overstreet kişisinin dediğine göre; "Kişiye karşı duyulan sevgi, ona sahip çıkma demek değildir. İnsan gerçekten sevmediğini bile kendisine çeşitli bağlarla bağlayıp esir etmeye çalışabilir."
Ve Dr. Erich Fromm kişisinin dediğine göre ise; " Sevmek, sevilen kişiye özen göstermek, onun hayatından, insani güçlerini kazanma ve geliştirmesinden kendini sorumlu tutmak demektir."
İnsan ilişkileri üzerine kurulmuş birçok enstitüde; hastalık nedeni sevgisizliğe dayanan hastalara layık olsunlar ya da olmasınlar, özel bir sevgi gösterilmekteydi. Odasından hiç çıkmayan ve kimse ile sıcak insancıl ilişkiler kurmayan, sevgisiz yetişmiş 35 yaşında bir beyfendiye şizofreni teşhisi konmuş. Doktorlar ve hemşireler, onunla oyun oynamışlar ve sıradan da olsa ne zaman görseler ona iltifat etmişler. Bir süre sonra kişinin odasından çıktığını gözlemlemişler. Dünya , kendisine artık o kadar da korkunç gözükmemeye başlamış.
Yine aynı şekilde ıslah olamaz denilen sorunlu bir çocukla karşı karşıya kalan yetkililer, ona güvendiklerini ve onu sevdiklerini gösterdikten 6 ay sonra, çocuk daha iyi bir insan haline gelmiş. Hatta iyi hemşilerilik madalyonu kazanmış. (o nasıl birşey bilinmez.)
Kendini kaybedip önüne gelenle ilişkiye giren insanların da temel sorunu bu sevgisizlik. Sevgi bağından habersizler, sevgiyi ne verebiliyor ne de alabiliyorlar ama yine de " çocukluklarında doyurulmamış gereksinmelere dayanan aşırı sevgi istemi" içerisinde oluyorlar. Bu kliniklerce, ki bence bunlar eskide kaldı, böyle insanlara sevgi verilerek, öz saygılarını tekrar kazanmaları sağlanılıyor.
Yine Dr. Fromm'a göre, " İnsanlar sevmekten daha kolay birşey olmadığını zannediyorlar. Oysa, tam tersi. Herkes sevme yeteneğine sahip ama bunun gerçekleştirilmesi çok zor. "
Bir koca eşini, güzel, becerikli ve yetenekli olduğu için sevdiğini sanabilir. Bu sevgi değil, takdirdir. Sevgi, sevilen objenin özelliklerine değil, kişinin sevme yeteneğine bağlıdır. Bu yetenek sonradan kazanılan birşeydir.Çoğumuzun sandığının aksine kendiliğinden elde edilebilen birşey değildir. Menninger'e göre, anne ve babaların çocukları için yapabileceği en güzel şey sevmeyi öğretmektir ...
Sevmeyi öğretmenin en güzel yolu ise, örnek olmaktır. Kendi sevme yeteneğimizi kullanarak etrafımızdakilere sevmeyi öğretebiliriz, en çok da çocuklara öğretmeliyiz . Çocukları sadece, onları koruduğumuz ve onlara baktığımız için sevmiyoruz. Bir hayvan da yavrusu için aynısını yapar. Kendimize sormamız gerekenler şunlardır: Biz çocuklarımızı insan olarak ne derece kabul ediyoruz? Onların kişiliklerine ne kadar saygı duyuyoruz? Baskı altında tutmak veya onlara sahip çıkmak yerine, bağımsız olarak büyümelerine ne kadar yardımcı oluyoruz? Evet , bir gün çocuğun olduğunda unutma da sor bunları kendine .
Çocuklara karşı aşırı hoşgörülü olmak da iyi birşey değil. Bu, sahte sevginin tehlikeli bir biçimidir. Birçok klinik, anne babaların yarattığı bu hasarı onarmaya çalışmakla meşguldür.
Sevginin bilim tarafından keşfi, bize aynı zamanda öz sevginin önemini öğretmiştir. Başkalarını sevebilmeyi umuyorsak önce kendimizi sevmeliyiz.
Dr. Alexander Reid'e göre: "Arka arkaya gelen olaylar, ruhsal bozuklukların temelinde kişinin öz sevgisizliğinin yattığını ortaya koymuştur. İnsanlar kendilerine karşı duydukları nefretin gizli yükünü taşayacakları yerde, sağlıklı bir öz sevgiye sahip olsalardı, günümüzde psikiyatristlere 1/2 oranında daha az ihtiyaç duyulurdu."
Felix'e göre: " Öz saygı; bağlılık, değerlilik ve yeterlilik duygusu ama yine de alçak gönüllülük."
Dr. Overstreet'e göre; " Kuvvetli sevme yeteneği olan, olgun sağlıklı, kişilik sahibi bir kimse sadece karısını veya birkaç arkadaşını sevmez. Herşeyi sever. "
Ve ve ve ve. Dünya'nın geleceği de sevgiye bağlıdır. Yetiştirilen "nefret insan"ları değil "sevgi insan"ları, değişen dünyanın problemlerine doğru açıdan yönelebilecektir.
Gelecek, sevgi yeteneğine sahip kişi sayısına bağlı. Çocuklarım torunlarım umurumda hulen diyorsanız. Sevmeyi öğrenin ilk olarak. Sonra da öğretin. Hayat daha keyifli olacak, garantisini verebilirim ...
Psikiyatristler, ruhsal hastalıkların kökeninde "sevgisizlik" olduğu sonucuna vardılar. Bir çocuk, programlı mı yetiştirilmeli programsız mı? ya da dayak yerse ne olur yemezse ne olur ? görüşleri üzerinde tartışan çocuk psikologları, çocuk sevildiği sürece, bütün bunların hiçbir önem taşımadığı sonucuna da vardılar. (yok artık )Sevgi, toplum bilimcilerine göre ihmalkarlığın, krimolojistlere göre ise suçun cevabı olarak bulundu.
Sevgiyi en uygun şöyle anlatabiliriz. Sevgi, sevilen kişinin içinde büyüdüğü topraktır ve bu toprak o kişiyi , sınırlamadan ve kısıtlamadan geliştirir.Sevginin temeli "vermek" tir. Oysa biz onu "almak" olarak düşünürüz.
Dr. Harry A. Overstreet kişisinin dediğine göre; "Kişiye karşı duyulan sevgi, ona sahip çıkma demek değildir. İnsan gerçekten sevmediğini bile kendisine çeşitli bağlarla bağlayıp esir etmeye çalışabilir."
Ve Dr. Erich Fromm kişisinin dediğine göre ise; " Sevmek, sevilen kişiye özen göstermek, onun hayatından, insani güçlerini kazanma ve geliştirmesinden kendini sorumlu tutmak demektir."
İnsan ilişkileri üzerine kurulmuş birçok enstitüde; hastalık nedeni sevgisizliğe dayanan hastalara layık olsunlar ya da olmasınlar, özel bir sevgi gösterilmekteydi. Odasından hiç çıkmayan ve kimse ile sıcak insancıl ilişkiler kurmayan, sevgisiz yetişmiş 35 yaşında bir beyfendiye şizofreni teşhisi konmuş. Doktorlar ve hemşireler, onunla oyun oynamışlar ve sıradan da olsa ne zaman görseler ona iltifat etmişler. Bir süre sonra kişinin odasından çıktığını gözlemlemişler. Dünya , kendisine artık o kadar da korkunç gözükmemeye başlamış.
Yine aynı şekilde ıslah olamaz denilen sorunlu bir çocukla karşı karşıya kalan yetkililer, ona güvendiklerini ve onu sevdiklerini gösterdikten 6 ay sonra, çocuk daha iyi bir insan haline gelmiş. Hatta iyi hemşilerilik madalyonu kazanmış. (o nasıl birşey bilinmez.)
Kendini kaybedip önüne gelenle ilişkiye giren insanların da temel sorunu bu sevgisizlik. Sevgi bağından habersizler, sevgiyi ne verebiliyor ne de alabiliyorlar ama yine de " çocukluklarında doyurulmamış gereksinmelere dayanan aşırı sevgi istemi" içerisinde oluyorlar. Bu kliniklerce, ki bence bunlar eskide kaldı, böyle insanlara sevgi verilerek, öz saygılarını tekrar kazanmaları sağlanılıyor.
Yine Dr. Fromm'a göre, " İnsanlar sevmekten daha kolay birşey olmadığını zannediyorlar. Oysa, tam tersi. Herkes sevme yeteneğine sahip ama bunun gerçekleştirilmesi çok zor. "
Bir koca eşini, güzel, becerikli ve yetenekli olduğu için sevdiğini sanabilir. Bu sevgi değil, takdirdir. Sevgi, sevilen objenin özelliklerine değil, kişinin sevme yeteneğine bağlıdır. Bu yetenek sonradan kazanılan birşeydir.Çoğumuzun sandığının aksine kendiliğinden elde edilebilen birşey değildir. Menninger'e göre, anne ve babaların çocukları için yapabileceği en güzel şey sevmeyi öğretmektir ...
Sevmeyi öğretmenin en güzel yolu ise, örnek olmaktır. Kendi sevme yeteneğimizi kullanarak etrafımızdakilere sevmeyi öğretebiliriz, en çok da çocuklara öğretmeliyiz . Çocukları sadece, onları koruduğumuz ve onlara baktığımız için sevmiyoruz. Bir hayvan da yavrusu için aynısını yapar. Kendimize sormamız gerekenler şunlardır: Biz çocuklarımızı insan olarak ne derece kabul ediyoruz? Onların kişiliklerine ne kadar saygı duyuyoruz? Baskı altında tutmak veya onlara sahip çıkmak yerine, bağımsız olarak büyümelerine ne kadar yardımcı oluyoruz? Evet , bir gün çocuğun olduğunda unutma da sor bunları kendine .
Çocuklara karşı aşırı hoşgörülü olmak da iyi birşey değil. Bu, sahte sevginin tehlikeli bir biçimidir. Birçok klinik, anne babaların yarattığı bu hasarı onarmaya çalışmakla meşguldür.
Sevginin bilim tarafından keşfi, bize aynı zamanda öz sevginin önemini öğretmiştir. Başkalarını sevebilmeyi umuyorsak önce kendimizi sevmeliyiz.
Dr. Alexander Reid'e göre: "Arka arkaya gelen olaylar, ruhsal bozuklukların temelinde kişinin öz sevgisizliğinin yattığını ortaya koymuştur. İnsanlar kendilerine karşı duydukları nefretin gizli yükünü taşayacakları yerde, sağlıklı bir öz sevgiye sahip olsalardı, günümüzde psikiyatristlere 1/2 oranında daha az ihtiyaç duyulurdu."
Felix'e göre: " Öz saygı; bağlılık, değerlilik ve yeterlilik duygusu ama yine de alçak gönüllülük."
Dr. Overstreet'e göre; " Kuvvetli sevme yeteneği olan, olgun sağlıklı, kişilik sahibi bir kimse sadece karısını veya birkaç arkadaşını sevmez. Herşeyi sever. "
Ve ve ve ve. Dünya'nın geleceği de sevgiye bağlıdır. Yetiştirilen "nefret insan"ları değil "sevgi insan"ları, değişen dünyanın problemlerine doğru açıdan yönelebilecektir.
Gelecek, sevgi yeteneğine sahip kişi sayısına bağlı. Çocuklarım torunlarım umurumda hulen diyorsanız. Sevmeyi öğrenin ilk olarak. Sonra da öğretin. Hayat daha keyifli olacak, garantisini verebilirim ...