27 Ocak 2013 Pazar

Yer Değiştirme Davranışı



  Araba kazası geçiren bir kadın neden etrafındaki kargaşaya önem vermez de tutar makyajını tazeler ?

  Bu yazıda, kuşlardan tutun insanoğluna kadar, bu tür garip ve ilginç davranışları incelemiş olan ruh bilimcilerin açıklamalarını okuyacaksınız.




Martının teki, kuru otlardan yapılmış yuvasında oturuyor. Uzun kanatları bedenine yapışık, kırmızı ayaklarını altına toplamış, kuluçkaya oturduğu üç yumurtasını ısıtmaya çabalıyor. Ansızın denizden geçmekte olan bir yelkenliden acayip bir ses geliyor. Kuş kararsız, kuluçka yatmaya devam mı etsin yoksa gidip o acayip sesin ne olduğunu mu araştırsın? Aslında bu garip gürültü, bir öğleden sonra sessizliğini yırtan çocuk kahkahalarından başka birşey değildir. Kuş kararsızdı. Ne onu yapıyor ne de ötekini, tutuyor cup diye suya dalıyor bir güzel yıkanmaya başlıyor.

Kısa tüylü bir goril, Batı Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında 250 kiloluk ağırlığını kollarına ve bacaklarına vermiş koşturuyor. 200 metre ötede cipini ormana süren bir avcı var. Goril avcıyı farkeder farketmez hemen arka ayaklarının üstünde doğruluyor, 1,5 metreyi bulan boyuyla gümbür gümbür göğsünü dövmeye girişiyor.

Bir başka yerde de kavşağı geçerken dikkatsizliği nedeniyle küçük bir kaza yapan kadın aceleyle arabasından fırlıyor. Öteki arabanın sahibi (muhtemelen erkek) hırs içinde küfür ede dursun, trafik polisi arabası lambalarını yakmış gele dursun, kadın çantasından aynasını çıkarıp alelacele saçını düzeltmeye girişiyor. (burada kadının trafikteki dikkatsizliği vurgulanmıyor kesinlikle, anlayınız.)

Acaba bu üç olayda ortak olan yan nedir? Varmış ortak yanları, bakın neymiş;

Martı, goril ve kadın -ve daha birçok canlı- yer değiştirme davranışının tipik bir örneğini vermektedirler. Heyecanları, onların en mantıki iki çözümden birini izlemelerini engellemektedir, her biri görünüşte en mantıksız davranışı sergilemektedirler.

Yuvada mı kalsın, uçsun mu karar veremeyen martı, yıkanmaya girişir. Olduğu yerde mi kalsın, kaçsın mı karar veremeyen goril, göğsünü döver. Tıpkı bunun gibi hem suçluluk duygusuyla kaçmaya hazırlanan hem de sorumluluk duygusuyla cezasını çekmeye rıza göstermek isteyen kadın tutar saçlarını düzeltir.

Bu yer değiştirme davranışı diye tanımladığımız olay 1940'a kadar bilinmemekteydi. Araştırmacılar henüz bu davranışın çeşitli hayvan türlerindeki reaksiyonunu tam olarak inceleyememişlerdir, bu nedenle kesin bir bağlayıcı sonuca varamamışlardır.

1947'de ornitolog Edward Armstrong şöyle bir teori ortaya attı. Yer değiştirme davranışı, bir davranış şeklinden hiç ilgisi olmayan yeni bir davranış şekline geçişteki aşırı güçlenmenin bir görüntüsüdür. Yani istenmeyen davranış biçiminden kaçma dürtüsü o kadar kuvvetli ki, bunlarla tamamen alakasız olan diğer davranış biçimine geçişte bu gücü hissettiriyor. Armstrong'un hipotezine göre martı bir tehlike önsezisi ile büyük bir enerji kazanmıştır, fakat o anın şaşkınlığı sonucu enerjisini yıkanmak suretiyle sarfetmeye yönelmiştir. Arsmtrong'un bu teorisinin önemli bir benzerini de antropolog J.J. Van Iersel ve A.C. Bol yapmışlardır. Geniş ölçüde yaptıkları gözlemlere dayanarak iki araştırmacı bu davranışı "yasaklara karşı çıkma" olarak nitelendirmişlerdir.

Bu araştırmacılara göre hayvanların davranış modelleri en önemlisinden başlamak üzere hiyerarşik bir düzen gözterir. Goril örneğinde en önemli davranış kaçmak, ya da saldırmak güdüsüdür. Bu güdüler daha az önemli davranışları -gorilin göğsünü dövmesi mesela- adeta yasaklayan güdülerdir.

Van Jensel'e ve Bol'a göre, eğer önemlilik yönünden eşdeğer iki dürtü hiyerarşik sırada aynı anda yer alırsa, birbirlerini ortadan kaldırır ve bu iki davranışın hiçbirisi vuku bulmaz. Onun üzerine hiyerarşik sıranın daha alt kademesinde yer alan bir başka davranış ortaya çıkar, bu davranışın üstündeki yasaklama kalkmış, bir çeşit "yer değiştirme" olmuştur.

Gerçek açıklama ne olursa olsun birçok canlıda böyle garip davranışlara şahit olmaktayız. Her ne kadar belgelenmemiş, henüz tam anlamıyla kanıtlanmamış olsa da , birçok böcek çeşidinin zor bir durumla karşılaştıklarında müthiş bir oburlukla yedikleri gözlenmiştir. ( hım-düşündük-)

Bir tür balık da kendi karasularına düşman bir balığın girdiğini sezinleyince haldır haldır gereksiz yere yeni bir yuva yapmaya girişir. Düşman balık yaklaştıkça yuva yapma işi daha da süratlenmektedir. Birçok kuş tehlike sezinlediklerinde çiftleşmeye başlamaktadırlar. (Savaşma seviş felsefesini uyguladıklarını görmek güzel, bizler yeterince korkmamışız belli ki) Orangutanlar, dağ gorilleri ve insanlar tedirgin olduklarında karış karış esnemektedirler. Antropologlara göre önemli sınavlarda öğrenci ne kadar iyi dinlenmiş olursa olsun, üst üste esnemektedir.

Çoğumuz da can sıkıcı bir durumda kaç kez omuz silkip, kafa sallamış ya da başımızı kaşımışızdır. ( Lie to Me) Islık çalmak da aynı şekilde, aslında ıslık çalma kaygısız ve keyifli anlarımızda yapılan bir eylem olduğu halde, korktuğumuzu ve bu korkuyu nasıl yeneceğimizi bilmediğimiz zamanlarda bir çeşit yer değiştirme davranışı  belirtisi olarak kendisini gösterir. Bazı antropologlara göre de aşırı yemek yeme ve alkolizmin kökeninde yatan neden de bu yer değiştirme davranışıdır.


Bu davranışın en karışık yönü de kütlesel belirtilerdir. -büyük insan topluluklarında yer değiştirme davranışı gerçekleştirildiğini düşünsenize- Bir örnek olarak yine antropologlar futbol maçında kalabalığın deliler gibi bağırmasını göstermektedir. - acaba bu şamata gerçekten de sahada olan bitene karşı mantıki bir reaksiyon mudur, yoksa bir yer değiştirme davranışı mı ? -

Usta demagoglar, Hitler ve Musolini gibi yer değiştirme davranışının en tipik örneklerini konuşmalarıyla vermektedirler. İzlerinde yürüyen kişilerde ulusal ve ırksal şovenizmin en katıksız duygularını uyandırmakla bu usta liderler binlerce insanın çabasını tek yola sürüklemeyi başarmışlardır. Yeni bir ekonomik sistemin yaratılması, tamamen değişik bir dinsel ahlak anlatışının ortaya konması gibi önemli, fakat o ölçüde de ilintisiz faaliyetlere kitleleri yöneltmeyi bilmişlerdir.

Fakat birçok antropolog, psikiyatrist ve sosyolog bu garip davranışın gelişmesi konusunda çok iyimserlerdir, onlara göre herşey planlı ve önceden belirlenmiş bir forma göre cereyan ettirilebilir. Başarısızlıkla bitebilecek bazı evlilik ilişkilerini güdümlü bir yer değiştirme davranımı ile yenmek onlara göre mümkündür. Okul kampları önceden planlanmış yer değiştirme davranışları için iyi birer  fırsattır. Öğrencilerin huzursuzluğunu güdümlü bir planlama ile daha barışçı sonuçlara götürmek pekala mümkün diye düşünmektedirler ... Aynı konuyu uluslararası sürtüşmeler de kapsıyor mesela.

İnsanlığın hayvanlar aleminden öğreneceği daha çok şey olduğu kesin. Fakat, ne öğrenirsek öğrenelim, bununla ne yapacağımız gene bize bağlı. lanet.

20 Ocak 2013 Pazar

Bir Zamanlar Türkiye'de

Bir zamanlar diye başlayan yazımda, bu sefer bir fotoğraf paylaşmakla yetineceğim; o kendisini yeterince anlatacaktır, eminim.

Türkiye'nin  "evrim"ini hep beraber inceleyelim.

Bu genel oldu.
Ama doğru oldu.

Fotoğrafta, 1971 yılına ait Bilim ve Teknik dergisinden kesitler görüyorsunuz.

"Ölümsüz Yanlışlar" köşe konumuz.

Bilimin b'sini bilmeyen denir ya, ne b'si bunlar alfabeyi komple idrak edemiyorlar  diyesim var aslında, da işte, bilimin b'sini bilmeyen bir takım mahlukatların saptırdığı, çamur atıp durduğu konulardan birini, "evrim"i, doğru bildikleri ve "doğru" olan bir biçimde küçük köşelerinde açıklamaya çalışan, o zamanların Bilim ve Teknik dergisinden, alıntı var, fotoğrafta.

Basit gibi görünüyor değil mi, "ben maymundan gelmedim sen maymundan geldim diyorsan bilemem" diye alay edenlere gelsin. Akılsızlıklarına da gülelim mi hep beraber.



Şimdi günümüze dönelim. "Evrim yalan dolandır." Doğru olabilir! Bakın Türkiye zihniyeti ile geriye doğru evrimleşmiş. Ya da evrimleşmiş demeyelim, yalandı o. Gerilemiş diyelim, gerilemeye de devam ediyor diyelim. Nereden anlıyoruz. BURADAN. Açıp okuyunuz. ~40 yıl sonrası beyler bayanlar, ~40 yıl. ~ 40 yılda neler oldu da böyle 180 derece dönüş yaşandı acaba, saksıları çalıştıralım biraz.

Evrimmiş, yukarısıymış, aşağısıymış, bunları anlatmaya çalışmak da tartışmak da demode oldu artık. Merak eden açıp "oku"sun. Yahu bu adamlar ısrarla birbirlerine zıtlaşıp duruyorlar, bir de ben araştırayım da doğrusu neymiş kendim karar vereyim, anlamaya çalışayım diyen, açsın ve "oku"sun. (Kafasını kullanabilen tabloyu daha rahat görebilir. )

Fakat nasıl? Cidden, biz bunu şimdi nereden okuyup öğreneceğiz, "üniversite"lerde biyoloji bölümlerinde evrim konusunu özellikle işlemeyen öğretmenlerimizden mi? yoksa bilimin b'sini bilmeden atıp tutanlardan mı? Sağolsunlar, neredeyse bütün yayınlar Tübitak tarafından "piyasa"dan kaldırılmış. İkinci seçeneğe kaldık, aman ne hoş.

Şu an oturduğum yerden buraya yazabileceğim hiçbirşey, ne kadar sinirlendiğim veya neye hakaret edip neyi aşağıladığım, bunların hiçbiri hiçbir işe yaramayacak. Ama bir yandan da, hani biz hiçbirşey yapmadan oturuyoruz ya, işte o hiç gerçekten de birşey olmuyor. Anlatabiliyor muyum, iki uçlu kortizon iğnesi hesabı.

Herkes kendi işine baksın, baksın ama adam gibi baksın.
(bol dokundurmalı köşe yazılarına döndü bu, hiç de sevmem, ~40 yılın hatrına paylaşmak istiyorum yine de, afiyet.)

not: "~" simgesi matematikte, "yaklaşık" ifadesidir. Adı da "tilda"dır.