24 Kasım 2014 Pazartesi

Öfke






Bu konuda; öfkemizi nasıl kullanabileceğimiz ve onu nasıl kontrol edebileceğimiz üzerine bir şeyler karalayayım dedim. Zaten bunu başarabildikten sonra kendi beynimizin efendisi olmuş, çağımızın, toplumumuzun, ilişkilerimizin en büyük sorunlarından birini ortadan kaldırmış oluyoruz. (çok kolaydı da) Arkasındaki nedeni anlayarak, öfke ve huysuzluğumuzu kontrol etmesini öğrenmezsek, bir gün o bize hakim olmaya başlayacaktır. Öfke ile yatan marsmallow şekerlemeleri ile uyanmıyor ben size söyleyeyim. Haydi bakalım.









Bir çeşit dialog:
Albert: Haydi sinemaya gidelim.
Patricia: Sana söyledim ya gerizekalı bu gece bir şey yapmak istemiyorum!
Albert: (noluyor lan) Son zamanlarda sende bir terslik var.
P: (bak sen, bir zahmet anladın) Bana bak Albert bozuntusu, bu konu üzerinde seninle tartışamayacağım. Ne zaman sen bir şey yapmak istesen ve ben onu yapmayı istemesem başımın etini yiyorsun!
A: Ben senin başının etini yemiyorum. Senin bu yaptığın da düpedüz ............... (noktalı kısmı siz doldurunuz.)

Bu çiftin kavgası biter mi ? Bence bitmez. Çünkü, kadının sorunu; onun canının sıkkın oluşu ve uyuşukluktan başka bir şey değildir ve her ikisi de bu konu üzerinde durmaktan uzaktırlar, birbirlerini suçlama yoluna başvururlar. (sizi bir yerden tanıyor gibiyim) Onlar kadının neden böyle olduğunu anlayıncaya kadar yaptıkları tartışma boş ve değersizdir.

Ertesi sabah Patricia duygularını biraz tahlil etmek zahmetine katlandıktan sonra mutsuzluğunun nedenini bulmuş ve kendi kendine bunu itiraf etmiştir. (önce kendisinin kabullenmesi gerekiyor doğru) (sonra da derdini anlatacak birini karşısında bulması ve derdini anlatması gerekiyor.) Patricia hanım, bir süreden beri çalıştığı hayır kurumundaki umut ettiği yönetim kurulu üyeliğine seçilememiştir. Aslında bakılırsa bu işi tam benimsemiş de değildir yani o kadar da istemiyordur fakat, o, kocasına "sırf seçilmiş olmak şeref ve ayrıcalığını kazanmak istediğini" de söylemiştir. Sonra kendi içinde yaptığı o nefis muhasebesinde, bu seçimi kazanmayı da, daha çok, son zamanlarda, eşinin kendisine karşı gösterdiği ilgisizliği dengelemek için istediğini de anlamıştı.

Sonuç; duygularını anlamaya çalışmak ve bunlara neyin sebep olduğunu kendi kendine kabul etmekle, Patricia öfkesini idare etme konusundaki ilk adımı atmış bulunuyordu. Ve o iki önemli şey öğrenmişti. Bunlar:

1. Böylesine kötü duygulara kapılmasının bir sebebi vardı. (çünkü kızgınlıklar yoktan var olma özelliğine sahip değillerdir.)
2. Eğer o öfkesini kontrol edemezse, öfkesinin kendisini kontrol altına alacağı idi...

Patricia senden benden başka biri değildir, hepimizde de öfke nöbetleri, ruhsal bunalımlar yaşanmaktadır. (Bazılarımızda hastalık derecesinde orası ayrı) Ve biz onları dizginleyebildiğimiz oranda başarılı ve mutlu olabiliriz. Gerçekte de hiçbir şey yaşantımızı bir kelime ile "öfke" diyebileceğimiz ruh hali kadar etkileyemez.

Mümkün olduğu kadar ruh halinizi tanımaya çalışmalısınız. Örneğin, kendinizi işinize vermiş iseniz veya beden çalışmalarından zevk alıyorsanız bunlar olumlu duygulardır. Birçokları bu duygulara pek önem vermezler fakat vermelidirler. Kendinizle mutlu olduğunuzu sık sık görüp kabul etmeniz çok iyidir. (Kendinizle mutlu olmayı öğrendikten sonra gelsin tırıvırı gitsin tırıvırı değil mi?) Olumsuz duygular ise tamamiyle değişik bir şeydir. Kötü ruh hali içindeyseniz önce bunun nedenini anlamaya çalışınız. Sakin bir odaya çekiliniz, oturup gözlerinizi kapayınız ve önce birkaç dakika her şeyi aklınızdan siliniz, hiçbir şey düşünmemeye çalışınız. Sonra duygularınız üzerine konsantre olunuz. Daha sonra kendinize şu soruyu sorunuz: "Şu anda hissetmekte olduğum şey nedir? Kibirli miyim? Huysuz muyum? Alıngan mıyım? Yeteri kadar kendime güvenim mi yok? Neyim allahım ? "Mümkün olduğu kadar duygularınızı gösteren niteliklerizi alt alta yazınız ve sonra bunları tek tek inceleyiniz. (Bilimsel çalışma yapıyoruz) İçinizde neler oluyor? (Bazen asıl sorun da bunu anlayamamaktır.) Önceleri de böyle duygulara kapıldığınız oldu mu? Buna benzer kötü hislerinizin nedeni neydi? Kendinizi daha iyi hissedebilmeniz için şimdi ne yapabilirsiniz? Değiştirmek isteseydiniz neyi değiştirirdiniz ? Eğer değiştiremeyeceğinizi düşünüyorsanız bunun nedeni nedir?

Kendinize on milyon tane soru sorup cevaplamaya üşeniyorsanız şunu da dinleyebilirsiniz :

tıkla


Evet konuya dönelim, işte bunlara ne dersek diyelim kötü ruh hallerimiz üzüntü, öfke, suçluluk vs gibi bazı temel duygularımızı ifade ederler. İşte mesele bunların nerelerden geldiklerini ve nerelere gittiklerini gösteren yol haritalarını iyice saptamaktan ibarettir.


ÜZÜNTÜ



İnsanlar dostlukları, sevilen bir kimseyi, kendine saygı duygusu gibi şeyleri kaybettikleri zaman üzüntü duyarlar. Üzüldüğünüz zaman kaybettiğiniz şeyin ne olduğunu saptamaya çalışınız. Bu kaybın sizin için anlamı nedir? Bu gerçekten bir kayıp mıdır ? Bunlar hangi ihtiyaçlarınızı karşılamaktadır? O ihtiyaçlarınızı şimdi nerelerden ve nasıl karşılayabileceksiniz?

Acı ve üzüntü duyduğunuz zaman sizi üzeni de biliyorsanız ne yapmalısınız? (aman sosyal medya laflarının kurbanı olup sizi üzeni bıdı bıdı etmeyi denemeyin.) Olanak varsa sizi üzen kimseye yaklaşıp yüz yüze geliniz ve ona sizi üzdüğünü ve neden üzüldüğünüzü kendisine söyleyiniz. Ona neden bunu söylemelisiniz? Çünkü ister istemez duygularınız sizi, şu veya bu şekilde ona karşı zorlayacaktır. Eğer bunlar, bu üzüntülere sebep olan kimseye karşı oldukları gibi direkt olarak gösterilmezse, o zaman başka yollara, başka ifadelere yönelebilirler. (işte bu sefer de sosyal ortamdan birbirine habire laf sokan ergenlere dönüyorsunuz, yapmayın etmeyin.) Çoğunlukla bunlarda bir kadının kocasına pekala yemek masasında söyleyebileceği seyler yerine mutfakta tabakları kırması gibi yanlış zamanlarda ve yanlış yerlerde meydana gelir. En iyisi duyguların, ilk meydana geldiği zaman bu duygulara neden olan kimseye açıklanmasıdır. (Açıkladığınız kişinin de anlayabilmesi çok önemlidir tabii,  odun kafalı insanlarımız o kadar çoklar ki ne zaman nerede karşınıza çıkacakları belli olmuyor, olan tabaklarınıza oluyor.)

ENDİŞE



İnsanlar bir şey kaybederek üzüntü veya acı duymaktan korktukları, başka deneyimlerle telaş, korku ve huzursuzluk duydukları zaman üzülürler. 17 yaşındaki Joan'a annesinin testler yapılmak ve küçük bir ameliyat geçirmek üzere hastaneye yatırıldığı söylendiği zaman ona annesinin sağlık durumu hakkında açık bir bilgi verilmemişti. Ailesi onu kaygılandırmak istemiyordu fakat bu tam tersi bir etkiye sebep oldu. Joan en kötü olasılıkları aklına getirerek, her telefon çalışında annesinden kötü bir haber geleceğini zannediyordu. O kadar endişeleniyordu ki, bu hal hem okuldaki hem de evdeki durumunu son derece olumsuz yönde etkilemekte idi. En sonunda işin doğrusu kendisine söylendiği zaman da üzülmüştü. Fakat şimdi durumu olduğu gibi kabul ediyor, kötü sonucu metanetle karşılamak için kendini hazırlamaya çalışıyordu. Çünkü artık, neler olabileceğini anlıyor ve buna göre kendini kontrol etmenin yollarını arıyordu.

Bir şeyden kaygı duyuyorsanız, önce neyi kaybetmekten korktuğunuzu saptamaya çalışmalısınız. Bu başkalarının sizi sevmeleri veya saymaları olabileceği gibi, sizin bir durum üzerindeki veya  kendiniz üzerindeki kontrolün veya da kendinize olan güven ve saygınızın kaybı da olabilir. Bu kaybı önlemek veya buna karşı kendinizi hazırlamak için size yardımcı olacak şeyleri gözden geçirmelisiniz. Bunu düşünmenin bile korkutucu olduğu düşüncesine kapılarak, çareleri üzerinde durmaktan kendinizi mahrum etmeyiniz, her şeyi oluruna bırakMAyınız. Korktuğunuz şeylerden kaçınmanız sizi daha çok zor duruma düşürecek ve ona hakim olma olasılıklarını yitirmenize neden olacaktır.


ÖFKE




İnsanlar genellikle acı ve ızdırap duydukları zaman öfkelenirler. Öfkelendiğiniz zaman kendinize şu soruyu sorunuz: "Bana acı veren kimdir? Nasıl? Bunu yapana ben ne dedim? Ona ne demeyi isterdim? Neden demek istediğimi diyemedim?"

Öfke de üzüntü gibi hemen ve doğrudan doğruya ele alınmalı, işlem görmelidir. Harry ile Max'ın köpek yüzünden yaptıkları tartışmayı ele alalım. Max'ın köpeğini azarladıktan sonra Harry, Max'ın çocuklarından daha sonra da yine Max'ın verdiği gürültülü partilerden şikayete başladı. Aslında Harry'i öfkelendiren şey onun, Max'ın verdiği son partiye davet edilmeyişi idi. Max ile herşeyden önce eski arkadaşlardı. "Fakat bu normal sıradan bir parti değildi." diye Max, Harry'den özür diledi. "Bu çalıştığım yerdeki ofis arkadaşlarıma verdiğim bir partiydi. Bunun için seni davet etmedim, biliyorum bana bundan dolayı gücendin, bunun için şimdi seninle kavga mı edelim?" dedi.

Biri sizi öfkelendirecek, gücendirecek bir şey yaparsa bunu hemen ona söyleyiniz. Birçokları hoşgörü sahibi olurlar ve dostluklarını kaybetmek istemezler. Öfke uzun süre baskı altında tutulduğu zaman, bunu yerinde ve uygun bir şekilde ifade etmek zorlaşır. Çünkü bu öfkenin kaynağı uzun süre gömülü kalmış ve teşhis edilmesi olanak dışı olmuştur. (İşte böyle şeyler nedeniyle içi dışı bir insanları severiz. )


SUÇLULUK DUYGUSU




Öfke münasip bir şekilde buna sebep olan kimseye söylenmezse, çoğu kez bu duygu, bunu duyanın kendisine yönelik kalır. İçinde patlar. Bir kişi kendisine öfkelendiği zaman da suçluluk duygusuna kapılır ve genellikle ters giden her şeyde kendisini suçlu görür. (Sorunu kendinde veya başkasında veya orada burada aramak yerine kabullenip hayatına devam etmek gerekir.) Söz gelişi, başkalarının kendinden beklediğini yapamadığı için hayal kırıklığına uğrar, kendine güveni sarsılır. Hatta başkalarının kendinden çok şey beklemelerine, her ne kadar belli etmemeye çalışsa da gizlice kızar.

Little hanım, kendi ihtiyaçlarını içinde gömerek, yaşantısını kocası ile üç oğlunun hizmetine adamış, onların her isteğini yerine getirmek için kendini feda etmiştir. Fakat zamanla içinde gizliden gizliye yaşantısının boş olduğunu duymuş, kendini mutlu kılmak için övünebileceği hiçbir şey yapmadığını da belirtmekte idi. Böylece öfkesi ve küskünlüğü yaşantısını dolduran kocası ile oğullarına yaptığı hizmeti de etkilemeye başlamıştı. (türk toplumunda kadın hizmetçi gibi kullanıldığı için ülkemizde de benzerlerine rastlamak pek olasıdır.) Savruk ve perişan bir hal almıştı. Yıllarca önce yapması gereken şikayetleri, suçlamaları şimdi yerli yersiz söylemeye başlamıştı, ama geç kalmış iş işten geçmişti...

Little hanım'a aile fertlerine öfkelenmek aslında zor gelmekte idi. O daima birine öfkesini göstermenin o kimseyi sevmemek demek olduğuna inanmıştı. Evet insanların birbirine kızmaları hoş bir şey değildi ama, kızmanın da sevmek kadar doğal bir şey olduğunu kabul etmek gerekirdi. Duygularımızı "iyi" ya da "kötü" olarak tanımlamaya gerek yoktu. Bunları sadece hoş veya hoş olmayan diye ayırt etmek ve bunları da yaşantımızda bulunan yapıcı duygular olarak anlamamız gerekirdi.


Suçluluk duygusu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Eğer birçok suçluluk duygusunun, baskı altında tutulmuş öfkeden ve bu öfkenin de incinmekten ileri geldiğini hatırlatırsanız kendinize, sorunun çözümü kolaylaşır. Yapılacak şey önce öfkeyi tanımlamak ve bunun nedenini bulmak ve bu öfkenin kime karşı yönelmesi gerekiyorsa ilk fırsatta ona yöneltmektir.

Özellikle "hoş olmayan"lar başta olmak üzere, bütün duygular doğal seyrini izlemelidirler. Bu bizde sınırsız miktarda olmayan bir kısım duygusal enerjimizin de ziyan olmasını önler, örneğin çok sevdiği köpeğini kaybeden bir çocuktan, bir süre için okulda başarılı olmasını bekleyemeyiz. Çocuk köpeği için bir süre üzülecek ve sonra kaybettiği köpeğe olan bağlılığı gevşeyecektir. Bu durum elde edildikten sonra çalışma ve oyun için kendisine gerekli olan enerjiye yeniden kavuşacaktır. (Şair burada duygusal iyileşme sürecinden bahsediyor. Birçoğumuz etten kemikten olduğumuz kadar duygulardan da oluştuğumuzu unutuyoruz. )



Biz büyükler için de durum aynıdır. Eğer bizler hoş olmayan hislerimizi bir tarafa atmak, yenmek için duygusal enerjimizi kullanırsak, bize bizzat yaşantımız için lazım olan enerjiden pek azı elimizde kalır.

Ve sonunda yemek yemeye bile enerji bulamaz hale gelirsiniz, başınıza gelen hemen hemen her şey için kendinizi suçlarsınız ve bu öfkenin altında ezilirsiniz. Resmen vıcığınız çıkar. Popüler kültürümüzde türk kızlarının aşırı trip atmalarından şikayet edip durulur, bu da öfkenin bir çeşididir. Sessiz ve pasif kalmak da bağırıp çağırıp küfür etmek de, hakaret edip aşağılamak da hepsi öfkenin birer ürünüdür, kendisini ifade etmeyi bilmeyen ve hissettiği acı ile başa çıkmayı başaramayan, içimizdeki çocuğun haykırışlarıdır. Herkesi ve her şeyi bırakın. Önce kendi iç huzurumdan sorumluyum diyebilmeliyiz. Bu yazıdaki çözüm önerileri gayet sığ kalmakla birlikte bir farkındalığı ortaya döküyor. Aşırılığın olduğu yerde, hiç uğraşmayın böyle şeylerle, psikologlar bunun için varlar, gidin anasını satayım.



Bilim ve Teknik- 1977 Şubat Sayısı'ndaki Bir Makaleden Derlemedir.